#

Bursa

Osmanlı’nın nadide mirası Koza Han asırlardır ayakta

Osmanlı payitahtı Bursa’da, Sultan 2. Bayezid tarafından yaptırılan ve kentin tekstil merkezi olmasında önemli rol oynayan Koza Han’ın sembolü köşk mescidi, 5 asrı aşkın süredir esnaf ve müşterileri ile ziyaretçilerin namazlarını kıldığı nadide bir yapı olarak varlığını koruyor.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütünün (UNESCO) Dünya Mirası Listesi’ne 2014’te dahil edilen, kentte “ticaretin kalbinin attığı yer” olarak nitelendirilen Tarihi Çarşı ve Hanlar Bölgesi’ndeki yapılardan Koza Han’ın avlusundaki köşk mescidi, hem Anadolu Selçuklu dönemine ait bir gelenek hem de Bursa’da erken Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biri olarak biliniyor.

Sultan 2. Bayezid tarafından 1490-1491 yıllarında mimar Abdül-Ula Bin Pulad Şah’a yaptırılan, 30 kişinin aynı anda ibadet edebildiği köşk mescidi, 1671’den sonra bazı dönemlerde onarımlardan geçirildi.

Uzun yıllar ipek böceği kozalarının satıldığı, Bursa’nın tekstil merkezi haline gelmesinde ilk adım olan hanın sembol yapısı köşk mescidinde, 534 yıldır han esnafı ve müşterileri ile ziyaretçiler namazlarını kılıyor.

Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Hasan Basri Öcalan, AA muhabirine, hanlar ve içlerinde bulunan mescitlerin İslam’daki bütünlüğüne işaret ettiğini söyledi.

İslamiyet’te ticari ve sosyal yaşam ile dini hayatın birbirinden ayrılmadığını belirten Öcalan, “Ticari hayatla uğraşan bir insan, beş vakit namazını da kılar. Bunun için de gerek yol boylarında gerekse şehir merkezlerindeki kervansaraylarda tüccarların ticari hayatı aksatmadan kısa sürede namazlarını kılabilmeleri için hanın içine bir ibadethane yapılmıştır.” dedi.

Öcalan, mescidin her mahallede küçük mekanlarda yapılan, vakit namazlarının kılındığı yerler olduğunu, minberlerinin bulunmamasından dolayı cuma ve bayram namazlarının kılınmadığını aktardı.

Hem estetik kazandırılması hem de muhtemelen boş alanı değerlendirmek amacıyla hanın ya da kervansarayın ortasına yapılan mescidin “köşk mescidi” olarak adlandırıldığını belirten Öcalan, “Türkiye sınırları içinde günümüze kadar orijinalliğini koruyarak gelen iki köşk mescidinden bahsedebiliriz, bunlardan biri Kayseri’dedir, biri de Bursa’daki Koza Han’daki köşk mescididir.” ifadesini kullandı.

Öcalan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin başkenti Lefkoşa’daki Büyük Han’ın köşk mescidinin de büyük oranda orijinalliğini koruyarak bugünlere geldiğini anlattı.

“Son derece estetik bir yapı”

Prof. Dr. Hasan Basri Öcalan, Sultan 2. Bayezid’in, Koza Han’ı, İstanbul’daki Bayezid Camisi ve Külliyesi’nin giderleri için inşa ettirdiğini söyledi.

Köşk mescidinin, taç kapıdan girince hanın ortasında butik bir bina olarak ziyaretçileri karşıladığını kaydeden Öcalan, şunları kaydetti:

“Günümüze kadar orijinal haliyle gelen en güzel mescitlerden biridir. Alt tarafı şadırvan, 8 direk üzerine kurulmuş, ortada çok estetik bir mermer direkle desteklenmiş, üstü taşla örülmüş, kubbesi kurşunla kaplı, mermer bir merdivenden çıkılan, merdiven korkulukları bile mermerden yapılmış harika bir köşk mescidi. Burası tabii ki orijinal halinde bu şekle gelmiş ama yıllar içinde oldukça çok tamirler görmüş. Hatta muhtemelen tüccarlara ve cemaate dar geldiği için mescidin yanına küçük bir ahşap mescit daha yapıldığı kayıtlarda var ama o günümüze gelmemiş. Burası 1600’lü yıllardan itibaren çok restore edilmiş ama asıl itibarıyla 1948’de Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu tarafından esaslı bir restorasyon gerçekleştirilmiştir. Daha sonra 2008’de özel bir banka tarafından restore edilmiş. Tabii alttaki şadırvan aktif değil fakat yan tarafta çeşmeler var, o çeşmelerden insanlar abdest alıyor. İçerisi son derece harika bir görünüme sahip, iki orijinal penceresi günümüze gelmiş. Diğer pencereler de o iki orijinale uygun bir şekilde restore edilerek günümüze kadar gelmiş ve gerçekten de son derece estetik bir yapı.”

Bu tür nadir görülen mimari yapıların geçmişten gelen bir miras olduğunun bilinmesi gerektiğini ifade eden Öcalan, “Bu mirası korumamız gerekiyor. Sadece işlevsel olarak değil bu tür binalara estetik açıdan bakmamız gerekiyor. Özellikle tepeden bir görüntü aldığınız zaman gerçekten de harika bir manzara ortaya çıkıyor.” diye konuştu.

Bursa’nın deprem kuşağında yer aldığını hatırlatan Öcalan, 1855’te yaşanan büyük depreme rağmen bu yapıların yıkılmadığını ve ayakta kaldığını sözlerine ekledi.