#

Gündem

Yunus Emre Ensti̇tüsü, Uluslararası Konuşma Kulübünde 25 Ülkeden 30 Öğrenci̇yi̇ Bi̇r Araya Geti̇rdi̇

DÜNYANIN BİRÇOK COĞRAFYASINDA TÜRKÇE ÖĞRETMEK, TÜRK KÜLTÜRÜNÜ TANITMAK SURETİYLE DOSTLUK KÖPRÜLERİ KURAN YUNUS EMRE ENSTİTÜSÜ, BEŞİNCİSİNİ DÜZENLEDİĞİ ‘ULUSLARARASI TÜRKÇE KONUŞMA KULÜBÜ’ İLE 25 ÜLKEDEN 30 ÖĞRENCİYİ DİJİTAL PLATFORMDA BİR ARAYA GETİRDİ.

Dünyanın birçok coğrafyasında Türkçe öğretmek, Türk kültürünü tanıtmak suretiyle dostluk köprüleri kuran Yunus Emre Enstitüsü, beşincisini düzenlediği ‘Uluslararası Türkçe Konuşma Kulübü’ ile 25 ülkeden 30 öğrenciyi dijital platformda bir araya getirdi.

Covid-19 salgını nedeniyle Mart ayından bu yana faaliyetlerine dijital platformlarda hız kesmeden devam eden Yunus Emre Enstitüleri, düzenlemiş olduğu etkinliklere bir yenisini daha ekledi.

Her seferinde daha fazla ülkeden Türkçe öğrenen öğrencileri bir araya getiren Yunus Emre Enstitüsü, beşincisini düzenlediği Uluslararası Konuşma Kulübü ile; Mısır, Ukrayna, Azerbaycan, Filistin, Bosna Hersek, Avustralya, Romanya, Kazakistan, Kosova, Arnavutluk, Karadağ, Senegal, Hırvatistan, Gürcistan, Güney Kore, Somali, Kuzey Makedonya, Sırbistan, İran, Avusturya, İspanya, Almanya, Fas, Ürdün ve Rusya’dan Türkçe öğrenen öğrencileri buluşturdu. Uluslararası konuşma kulübünün bu haftaki teması ‘Dramatik Sanatlar’ oldu.

Karantina sürecinde günlerini yoğunlukla Türk film ve dizilerini izleyerek geçiren öğrenciler, Türkçelerini geliştirmelerinde Türk film ve dizilerinin büyük rol oynadığını belirttiler.

Etkinliğe Hırvatistan’dan katılan Sara Şipitski, Türk dizilerinin 2010 yılında ülkeye giriş yaptığını ve çok başarılı olduklarını ifade etti. Hırvatların ABD menşeli dizi ve filmlerden sıkıldığını, farklı bir arayışa girdiklerini ve Türk dizilerinin bu boşluğu doldurmaya çalışan Latin Amerika dizilerinden daha kaliteli olmasından dolayı piyasayı domine ettiğini belirtti. Türk dizilerinin olay örgüsünün ve kurgusunun benzer ürünlere kıyasla daha derin olduğunu ifade eden Şipitski iyi kurgulanmış dizi karakterlerinin daha özdeşleşilebilir olduğunu da sözlerine ekledi.

Bosna Hersek’teki Mostar kentinden programa katılan Mayla Fişiç kendisi ile benzer bir ismi taşıyan ‘Ayla’ filmini çok beğendiğini söyledi ve henüz izlemeyenler için filmin konusunu aktardı. Kudüs’ten programa katılan Muhammed Hroub, son 10 yılda Türk sinemasının her eve girdiğini ifade etti.

Polonya’dan programa katılan Karolina Wanda, Polonya’daki kukla tiyatrosu geleneğinden söz etti. Sırbistan’dan katılan Nikolina Boşniyak, Sırbistan’da tiyatronun gelişiminden söz etti. Başlangıçta din adamlarının tiyatroya karşı olduğunu ifade eden Boşniyak Müslüman bir Sırp asilzade olan Ali Bey Pavloviç’in Dubrovnik’e tiyatro kumpanyası gönderdiğini belirtti. Daha sonra Sırp tiyatronun gelişimine değinen Boşniyak Sırbistan’da tiyatronun hala sevilen ve takip edilen bir sanat olduğu belirtti. Azerbaycan Türkü kökenli bir İranlı olan Milat Hacızade ise geleneksel İran tiyatrosundan söz edip bu oyunlardan bir metni katılımcılar için dile getirdi.

Azerbaycan’dan programa katılan Billure Hacızade ise Azerbaycan’da sinema tarihinin 1898 yılında başladığını, bu alanda ilk filmlerin siyah beyaz ve sessiz olarak çekildiğini ancak sinemanın kuruluşundan beri Azerbaycan halkının aydınlanması ve estetik zevkin oluşmasında önemli bir rol oynadığını belirtti. Ülkede 2 Ağustos tarihinin Azerbaycan Sinema günü olarak kutlandığına değinerek elliden fazla filmin uluslararası festivallerde ödül aldığını söyledi. Başyapıt eserlerden ‘Deli Kür’, ‘Ahırıncı Aşırım’, ‘Dede Korkud’, ‘Nesimi’, ‘Babek’, ‘Üvey Anne’ gibi filmlerden örnek vererek ‘Bizim Cebiş Müellim’ isimli filmi tanıttı. Ayrıca, yeni Türk filmlerinin yayınlanmalarını müteakip kısa zaman sonra Azerbaycan’da da vizyona girdiğini ve çok beğenildiğini ifade etti.

Rusya’dan programa katılan Natalya Afanasyeva ise ülkesindeki ‘Balşoy Tiyatrosu’ hakkında katılımcılara bilgi verdi. Rusya’nın bale alanındaki önde gelen pozisyonuna değinen Afanasyeva, Tchaikovksy’nin ‘Kuğu Gölü’ ve ‘Fındıkkıran’ adlı eserlerinden bahsetti. Afanasyeva, Sovyet döneminde kriz günlerinde televizyonlarda ‘Kuğu Gölü’ balesinin gösterilmesinden dolayı bu baleyi televizyonda gördüğünde endişeye kapıldığını esprili bir dille anlattı. Gürcistan’dan programa katılan Nino Nadashvili ise Gürcitan’daki opera ve bale hakkında bilgi verdi. Nadashvili Gürcistan’da opera ve balenin oldukça ulaşılabilir sanat dalları olduğundan, bu duruma rağmen gençlerin bu sanat dallarına yeterince ilgi göstermediğinden söz etti.

Yunus Emre Enstitülerinin sosyal medya hesaplarından canlı yayınlanan etkinliği dünyanın çeşitli yerlerinden on binlerce kişi izledi. Her hafta dünyanın dört bir yanından Türkçe öğrenen öğrencilerin bir araya gelerek belirli bir tema çerçevesinde görüş ve bilgi paylaştıkları Uluslararası Konuşma Kulübü önümüzdeki haftalarda da farklı ülkelerin katılımıyla devam edecek.