#

Gündem

İnandığım tek şey, örgütlü mücadele

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, “İstanbul Tüzük Çalıştayı”nda yaptığı konuşmada; seçim döneminde örgütün çalışmadığı yönündeki eleştirilere tepki gösterdi. Kaftancıoğlu, partililere “İstanbul örgütü, listelerde ‘Artık bu kadar da olmaz’ denilen isimlere rağmen çalıştı. Sizler listeleri oluşturulurken fikriniz alınmamasına rağmen çalıştınız. Sizler Cumhurbaşkanı adayımız, Genel Başkanımız itibarsızlaştırılmasına rağmen, sokakta laf edilmesine rağmen bağrınıza taş bastınız, yine çalıştınız. Bu kadar rağmenlere rağmen bu kadar çalışan başka bir örgüt varsa buyursunlar, getirsinler, göstersinler” dedi.

CHP İstanbul İl Başkanlığı, Şişli’deki bir otelde bugün “İstanbul Tüzük Çalıştayı” düzenledi. Çalıştayın açılış konuşmasını yapan CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, partinin örgütsel yapısının güçlü, kalıcı ve sürekli olmasını sağlamak amacıyla bu çalıştayın yapıldığını söyledi. Eleştiri kavramına da dikkat çeken Kaftancıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“TÜZÜKLER, ÖRGÜTLÜ MÜCADELENİN ANAYASALARIDIR: Siyasette daima teşekkür etmenin, vefa duymanın askıya alındığı süreçten geçerken hak edilmiş teşekkürü konuşmanın başında ifade edeyim istedim. Tüzük çalıştayı dedik çünkü bizler biliyoruz ki, sizler çok iyi biliyorsunuz ki örgütlü mücadelelerde o örgütlü mücadeleyi olması gerektiği gibi güçlü, kalıcı ve geleceğe güçlü taşıyacak olan bu örgütlü mücadelelerin anayasaları diye tarif edilen tüzüklerdir. Adalet tarif edilirken genellikle hukukun üstünlüğü ve vicdanı kanaatte denilir. Yani örneğin bir hakim mahkemelerde karar verirken hem hukuk kurallarına uyup hem de vicdani kanaatini devreye soktuğunda gerçek anlamıyla adalet tesis edilmiş olur. Dolayısıyla partilerin anayasaları tüzükleriyse eğer, o zaman örgütte kalıcı ve sürekliliği sağlayacak olan güçlü bir örgütsel yapıyı oluşturacak olan mesele tüzükte uygulanabilir, kalıcı hususların tüzüğe yerleştirilmesi ama bir o kadar da önemli olan o yerleştirilen hususlara örgütlü mücadele içinde içselleştirilerek, sahip çıkılarak o mücadelenin de o normlara uygun yürütülmesine inanacak olan bir anlayış ortaklığı sağlanması lazım. Yoksa söylemek, maddelere yazmak işin en kolayı.

GÜÇLÜ TÜZÜK ÖNERİLERİ METNİYLE KURULTAYA GİDİLSİN AMACINDAYIZ: Zaten söylemeye ve yazmaya gelince ben bu ülkede yaşayan, demokrasiye inanmayan, adaletten dem vurmayan bir kişi bile görmüyorum. En büyük adaletsizlikleri yapanların da anayasaya ya da yasalara sığındığını deneyimlediğimiz bir süreçten geçiyoruz. O nedenle mesele, bizim bugün yapacağımız tüzük çalıştayında, o yüzden örgütün en aşağısından en yukarısına kadar süzülüp gelen bir çalışma olsun istedim. Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul örgütünün kendi gerçekliğini, kendi inandığı değerleri ve güçlü bir örgütsel yapının olması ve geleceğe aktarılması için kendisinin uygulayacağı ve uygulatacağı kuralları böyle bir çalışmayla ortaya çıksın ve İstanbul örgütü bugüne kadar olduğu gibi bir kez daha farklılık göstersin ve büyük kurultayımıza onun, bunun, şunun değil ya da belirli profesyonellerin belirli kapılar ardında örgütün fikri hiç alınmadan ‘İdeal tüzük budur’, şuradan da kopyalama yaparak oluşturduğu tüzük değil. İşte tam da olması gerektiği gibi örgütün kendi fikirlerinin, düşüncelerinin, önerilerinin akademisyenlerimizin de olduğu, destek sunanların da katkısının alındığı ve en ortak, partiyi de geleceğe güçlü taşıyacak bir tüzük önerileri taslağıyla ve kurultayda da bunu geçirteceği bir tüzük önerileri metniyle gidilsin amacıyla bugün bir aradayız.

LİSTELERİ OLUŞTURURKEN FİKİRLERİNİZ ALINMAMASINA RAĞMEN ÇALIŞTINIZ: Uzunca bir süredir en azından kamuoyu önünde çok konuşuluyorum. Bugün kapalı bölümde, aslında kamuoyu önünde konuşulmaması gerekenlerin tam da olması gerektiği yerde konuşarak bugüne kadar örgütün içine dert olan, ‘Niye böyle oldu’ dediği ve yaşadığı durumların bir daha yaşanmaması, bizden sonrakilerin yaşamaması için süreçleri yürüteceğiz. Bugün birazdan kapalı kısmına geçeceğimiz toplantı öncesinde şunu ifade etmek isterim. O nedenle kamuoyunda uzun süredir konuşmuyorum. Seçim sonrası konuşuldu, tartışıldı, yazıldı, çizildi ve fatura yine her zaman olduğu gibi örgüte çıkarıldı. Çünkü birilerinin suçu hiç olmaz, hep örgüt suçludur. ‘Örgüt çalışmadı’. İstanbul örgütü bu seçim dönemine giderken sizler çalıştınız. Koltuklarında oturup ‘Şu yapılsın, bu yapılsın’ diyen profesyonellere rağmen çalıştınız. İstanbul örgütü listelerde ‘Artık bu kadar da olmaz’ denilen isimlere rağmen çalıştı. Sizler listeleri oluşturulurken fikriniz alınmamasına rağmen çalıştınız. Sizler Cumhurbaşkanı adayımız, Genel Başkanımız itibarsızlaştırılmasına rağmen, sokakta laf edilmesine rağmen bağrınıza taş bastınız, yine çalıştınız. Bu kadar rağmenlere rağmen bu kadar çalışan başka bir örgüt varsa buyursunlar, getirsinler, göstersinler.

İNANDIĞIM TEK ŞEY, ÖRGÜTLÜ MÜCADELE: İşte bu tüzük çalıştayının amacı aslında güçlü örgüt, sadece işte, çalışmada değil; karar alma ve karar verme mekanizmalarında etkin örgüt oluşturmanın ve bu rağmenleri azaltmanın bir arayışı ve bir aracı olmalı. Çünkü benim hayatım boyunca inandığım tek bir şey var: Örgütlü mücadele. O örgütlü mücadeleyi de kurallarla, tüzüklerle, teamüllerle ve elbette geleneklerle güçlü kılmak ve örgütlü mücadelenin sonucunda da örgüte, yani sizlere, hepimize dayatılan bu rağmenleri yok etmek. Bunu ancak ve ancak sizler yapabilirsiniz. Bu anlatmaya çalıştığım anlayışı, kişiler değiştiremez. Tek bir kişiyi hiç kimse değiştiremez. Ben, siz ya da aklınıza kim gelirse gelsin ama bu rağmenleri örgütlü mücadelede önce hayal ederek, sonra hissederek, sonra da harekete geçerek değiştirecek tek şey örgütün kendisidir. Bugünlerde duyuyorum, biraz da gülüyorum. Hani malum kongre dönemidir ya. ‘Efendim İstanbul örgütünde onun o kadar delegesi varmış, bunun bu kadar delegesi varmış’. Bu tüzük çalıştayı niye yapılıyor, biliyor musunuz?

CHP DELEGESİ, İHTİYAÇ OLDUĞUNDA HATIRLANIP PAZARDAN ALINAN BİR ŞEY Mİ: Cumhuriyet Halk Partisi üyesi ve delegesi, seçim zamanı bir salata ya da çorbaya sıkılan limon gibi ihtiyaç olduğu hatırlanıp öyle pazardan alınan bir şey mi? Cumhuriyet Halk Partisi’nin İstanbul örgütünde kimsenin gerekçesi olmaz. İstanbul örgütü olacak. Kişilerin değil, fikrin peşinden koşacak, adanmış, inanmış, kararlı iddialı elbette ama ihtiraslı değil. Bugüne kadar olduğu gibi o bana böyle diyor, bunu yapayım; şu şuna şöyle diyor, böyle yapıyor olmaz. İlçe başkanlarımız burada, şahitler. Ya başkanım, sizin fikriniz önemli. Adayımız kim? İstanbul örgütünün adayını ne ben ne başkası, kimse belirleyemez. Örgütlü mücadeleyle siz belirlersiniz. İstanbul örgütü hep bunu yaptı. Ben bundan sonra yapacağına inanıyorum. İşte tam da bunlar olsun diye bu tüzük çalıştayı yapılıyor. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi örgütünde, ben temsilcisi olarak bugüne kadar aldığım görevlerin içinde yaşamım boyunca en çok gurur duyacağım görev oldu. Bana bu gururu sizler yaşattınız.

2018’DEKİ TÜZÜĞÜN MİMARI OLANLAR, ‘PARTİDE NE DEĞİŞMİŞ’ DİYOR: Bugüne kadar hiç inanmadığım bir şeyi yapmadım ve hiç saygı duymadığım bir şeyin parçası olmadım. İstanbul örgütüne o kadar çok saygı duyuyorum ki o saygınlığı işte artıracak, o ilkeyle, o inançla söylediğini önce kendisi yapacak. Partimizin tüzüklerini inceledim ben de. Hukukçu değilim ama aklım, fikrim erdiğince. Gerçekten tüzüklerde çok ilerici süreçler olmuş, zaman içinde daha ilerlemiş. Tek bir şey fark ettim. Mesela 2018’de, son değiştirilen tüzükte o kadar çok muğlak ifadeler var ki, hani burada bunu yazsak da burada da ne olur, ya bunu da yazmayalım. Mesela geçmişteki tüzüklerimiz daha net. En azından kuralı koymuş, kuralı tarif etmiş. 2018’deki tüzüğün mimarı olanlar çıkıyor, diyor ki ‘Partide ne değişmiş’. Kardeşim önce kendinizi değiştirin. Başka hiçbir şey demiyorum. Niye bu böyle oluyor? Çünkü işte bu süreçler, biraz aşağıdan yukarıya hani benim işime ne gelir maddesi değil, benim işime gelmese bile benim uygulamak durumunda kalacağım, doğru tariflenmiş, eğer orada herkesin ortaklaşarak yazdığı bir madde varsa ben de bunun sonucu olarak sonuçlarına olumlu ya da olumsuz katlanacağım denilen bir tüzük taslağı oluşturmak üzere bu çalışmayı başlatmayı kıymetli buluyorum.

İSTANBUL ÖRGÜTÜ EKSİĞİYLE, YANLIŞIYLA SÜRECİN PARÇASI: İstanbul örgütü eksiğiyle gediğiyle, yanlışıyla bir sürecin parçası. Mesele bugün bu sürecin parçası olmaktan ziyade örgütün deneyimlerinin, birikiminin, hafızasını, yaptıklarını ve yapmadıklarını geleceğe aktarabilecek ve bunu uygulanabilir kılacak mekanizmalar İstanbul örgütünün, yani sizlerin sorumluluğu. Sorumluluğu atmayı kolaylık olarak gördüğüm için değil, örgütlü mücadeleye inandığım için bunları söylediğimi ve elbette örgütlü mücadelede sizlere inandığım için bunları size söylemek istiyorum. Gün boyunca fiziksel olması gereken, daha demokratik, daha net tarifleri yapılmış, daha uygulanabilir bir tüzük önerileri için elbette benim de fikirlerim var. Zaman içinde arkadaşlarımızla paylaştım. Bugün masalarda sizler kendi içinde tartışacaksınız. Tüzükle ilgili birkaç hususa dikkat çekmek isterim. Doğal olarak bir kadın kimliğinde kadınlarla ve kadınların siyasetteki varlığına dair bir sürece dikkat çekmek isterim. Ben kadın arkadaşlarımla sohbet ederken hep biz kadınlar önce örgütlenirken kendi iç devrimlerimizi yapmalıyız dedim. Sözüm elbette meclisten dışarı.

YÜZDE 50 CİNSİYET KOTASI OLMALI: Sevgili kadınlar, erkeklerin çok iç devrimini yapmaya niyeti yok. Sizlerin yani bizlerin iç devrimimizi yapma zorunluluğu çok daha fazla. Kadınların çalışma söz konusu olunca her işe koşturduğu, siyasetin kadınları böyle bir alana hapsettiği, ‘Buralarda ben varım ama ben layık değilim. Ben yapamam, ben olamam, başaramam’ vesaire duygusundan bir an önce her geçen gün kurtuluyoruz o prangalardan. Daha hızlıca kurutulmak zorundayız. Yaparsınız hem de çok iyi yaparsınız. En ufak bir kuşkunuz olmasın. Kadınlar bu duyguya erişirken elbette kadınların pozitif ayrımcılığa ihtiyacı var. Kimi erkek arkadaşlarımız diyor ki erkekler için de kota var mı? Kadınlar seçilen birimlerde, yönetim kademelerinde yüzde 50’yi geçtiğinde tabii ki erkekler için de kota olur. Bu bir kayırmacılık değil, bu bir pozitif ayrımcılık ve tarihin ilk ötekisi kadınlar, eşitleninceye kadar bu pozitif ayrımcılık olmak zorundadır. O nedenle tüzükte cinsiyet kotasının bana sorarsanız sadece yazılmasının değil, yazıldığını çok biliyoruz. Örgütlü bir mücadeleyle yüzde 50 cinsiyet kotası olmasını kıymetli buluyorum. Yazmak yetmez. Çünkü kişi kendisi yapmadığı bir şeyi anlatamaz, yazamaz.

BİR GÖREV ALINCA O KİŞİ GİDERSE DÜNYANIN YIKILACAĞI YANILSAMASI İÇİNDE HERKES: Kota dedik, görev süresi dedik. Siyaset gerçekten öyle bir şey ki, hekim olarak söyleyeyim. Galiba biraz da farklı bir psikolojik duygu oluyor. Bir görev alınca sürekli yapmak durumunda olan, bütün toplumun en çok ihtiyaç duyduğu o kişi giderse dünyanın yıkılacağını zannedildiği bir yanılsamalar havalar içinde herkes. Bakın, herkes diyorum. Kendini katmıyorum. Çünkü bir şeyi savunabilmemiz için önce kendimizin bunu yapmaması lazım. Kendimden örnek vereceğim, başkasından örnek vermeyi doğru bulmadığım için. Örneğin bütün hayatım boyunca, sadece siyasi hayatım boyunca değil; örgütlü mücadele hayatım boyunca, meslek mücadelesinde, farklı siyasi mücadelelerde hiçbir zaman aynı görevi iki dönemden daha fazla yapmadım. Sadece il başkanlığı değil kastettiğim. Nerede görev almış olursam olayım.

SİYASİ YASAKLI OLMASAM DA ADAY OLMAYACAKTIM: Şimdi düşünün. Ben 4, 5, 6 dönem bilmem ne yaptım, hani şimdi de siyasi yasaklıyım ama siyasi yasaklı olmasam da aday olmayacaktım. Arkadaşlarım biliyor. 5-6 dönem yapıp da çıkıp şunu deseydim size, ‘Arkadaşlar tüzüğe dönem sınırlaması getirmek lazım’. Komik. Önce dediğiniz şeyi kendiniz uygulayacaksınız. O yüzden ben bunu söyleyebilme hakkını kendimde buluyorum. Siyasette süre kısıtlaması önemlidir. Sizin çalıştığınız, oy vererek seçtiğiniz kişiler iki gün sonra bir dönem daha ben diyor. Allah aşkınıza örgüt, kişileri bir yere taşımak için araç mı? Örgüt nedir, biliyor musunuz? Örgüt, bir dava uğruna kenetlenmiş, vatandaşla buluşan, vatandaşın talebi, gerçekliği ne ise ihtiyaca göre bir yere taşıyan mekanizmadır; Cumhuriyet Halk Partisi örgütünün ihtiyaç olduğu zaman sıkıp bir kenara atacak limon gibi gören anlayışı yok etmenin aracıdır. O yüzden görev süresini önemsiyorum. Tüzükteki bu yetkinin amasız fakatsız uygulanabilmesinin yolu, bu da kıymetlidir.

ÖN SEÇİM, BİR KİŞİNİN VERECEĞİ KARARDAN DAHA KIYMETLİDİR: Ön seçim, en kötü ön seçim bile kim olursa olsun bir kişinin vereceği karardan daha kıymetlidir. Burada bir örgüt kutsaması da yapmıyoruz, kişi güzellemesi de yapmıyoruz. Örgütlü mücadelenin ana ilkelerinden söz ediyoruz ve ilkeler güne göre, koşullara göre değişmez. Yüzyıllar boyunca süreklilik gösterir. Ön seçimin yapılması için tüzükte süreçler vardır ama ön seçim yapacak örgütün sorumlulukları; örneğin il başkanı, ilçe başkanı, bir mahallede ön seçim yapılacaksa eğer oradaki etki ve sorumluluk sahibi kişiler ön seçimi yapacak üyelerimizin sosyolojik yapısını, demografik yapısını, kuralların toplum gerçekliğiyle örtüşür olabilmesinin koşullarını oluşturma sorumluluğu olmalı. Vallahi çok net yerine getirmeyenleri ben de olsam, siz de olsanız, kim olursa olsun görevinden bana sorarsanız alınması lazım. Sadece ben il başkanıyım, ölene kadar kalayım diye bir sürü yürütüyorsam, ben ön seçim yaparsam beklediğim işler çıkar. İşte bunun üstesinden gelecek ve ortadan kaldıracak tek şey, sizlerin bu süreçteki önce inanmışlığı, sonra inandığınız şeyi kendinizin uygulayıp sonra tüzükte tarif edebilmesinden geçiyor.

SİYASETTE NEPOTİZM ALMIŞ BAŞINI GİTMİŞ: Ne yazık ki siyasette nepotizm (akraba kayırmacılığı) almış başını gitmiş. Bunu izleyerek ifade etmek durumundayım. Herhangi bir yere bir kişi seçilirken, bunu üzülerek söylüyorum, İstanbul örgütünde de görüyorum. Size öğretilen şey bu ama öğretilen şeyin bir adım ilerisine gitmek, sizin yapacağınız iş, bence yapabilirsiniz. Bir yere bir karar verilirken ilk kriter şu olmuyor. Gerçekten bunu daha iyi yapabilirim ya da bu arkadaşımız şu gerekçelerden dolayı daha tercih edilmeli. Neyi tercih ediyoruz? Mahalle birimi seçimlerinde bile kavga ediyorsunuz. Bu kime yakın, benim sözümü dinler mi, dinlemez mi? Siz mahalle seçimlerinde bunu yaptığınız sürece partinin üst yöneticileri niye bunu yapıyor diye eleştirme şansınız yok. Önce sizler uygulayacaksınız ki liyakati, nepotizmi, karşı durmayı, uyguladığınız şeyi hesabını koyun. Yani iş buraya gelince yok birbirimizden farkımız oluyor. Örneğin, sağ olsun örgütü ve kıymetli partililerimiz, ben siyasi yasaklı olunca şimdi partide, iyi niyetle bunu söyleyenler var, kendilerine teşekkür ediyorum.

SARAYDAKİLER, SİYASET KOLTUKTA YAPILIR ZANNEDİYOR: Bana dediler ki, ‘Başkanım sen siyasette işte görev alamayacaksın’. Halbuki siyaset yapmayı saraydakiler zannediyor ki koltukta ya da pozisyonla yapılır. Asıl siyaset nasıl yapılırmış, göstereceğim şimdi onlara. İyi niyetli arkadaşlarımız dediler ki, eşimi önerdiler. Siyasette nepotizme karşı olmak zorundasınız. Şimdi ben orada bunu bana iyi niyetlice söyleyen arkadaşlarıma ‘Benim bir hakkım var. Eşim girsin’ desem üzgünüm ama partide de kimse bunu hayır demez. Bakın, üzgünüm diyorum. ‘Eşimi bir yerden aday yapın’ desem kimse hayır demez ama buna yüzde 100 karşı koymak lazım. İşte ilk devrimimizi yapmaktan kastettiğim bu. Konu kendimizle ilgili olduğunda ve kendimizin tırnak içinde işimize gelen işi söylemlerinde, ‘demokrasi’ demek değil. Bir kere bir boşluk bırakırsak o zaman yukarıya doğru çıktıkça eleştireceğimiz kişileri eleştirme hakkımız olmaz.

BİRİNCİ DERECEDE AKRABASI OLAN HİÇ KİMSEYİ YÖNETİME ALMADIM: Sizlerle belki il başkanınız olarak son konuşmalarımdan birini yaşadığım için uzattım. İl kongresindeki konuşmamda söylemiştim ve yapmıştım da. Parti içi görevde bulunup da birinci derecede akrabaları olan hiçbir arkadaşı yönetime almadım. Çünkü deyip yapmak ayrı bir şey. Hep kadınlar diyoruz, gençler diyoruz. Bunlar aslında söylediğini yapabilmenin araçlarıdır. İşte bu tüzük çalışmayı tam da inandığını yapmaya çalışacak olan örgütün ama önce kendisi yapacak. Kendisi söz konusu olduğunda tüzüğü bir defa delmekten bir şey olur mu dediğimiz anda, ben de dahil diğer yapılan tüzüklerden bir farkı kalmaz. Bu çalıştaydan çıkacak sonucun öyle olmayacağına inanıyorum. Sadece yazmak değil, yazdığımız şeye inanan, kendisi savunan ve güçlü bir örgütlülükle arkasında sapasağlam kişilerin değil, Cumhuriyet Halk Partisi’nde kişilerin arkasında durulmaz. Fikirlerin arkasında durulur.

5,5 YIL BOYUNCA İL BAŞKANI OLMAKTAN MUTLULUK DUYDUM: Güçlü bir örgütlü mücadeleyle fikirleri nasıl savunacağımızı tarif eden, işimize geldiği zaman geldiği gibi davranacağımız değil, olması gerektiği gibi demokrasiye katkı sunacak süreçlerin nasıl tarifleyeceğini etkin bir örgütlü yapının sadece partiyi değil, tüm ülkeyi demokrasiyle nasıl buluşturacağını bir arayışı, bir aracı olacağına inanıyorum. Söylemekten hiç bıkmayacağım. 5,5 yıl boyunca, pandemi nedeniyle uzun bir süre olduğunu da kabul edelim, İstanbul örgütünün il başkanı olmaktan da sonsuz mutluluk duyduğumu ve bu mutluluğu sizlerin bana hissettirdiğini söylemiştim. Bundan ötürü de hepinize teşekkür ettiğimi bu vesileyle bir kez daha söyleyeyim.”