Sağlık
“Covi̇d-19 Enfeksi̇yonu İle Etki̇n Mücadele İçi̇n Bağışıklık Si̇stemi̇ni̇zi̇ Güçlendi̇ri̇n”
COVİD-19 PANDEMİSİ SÜRECİNDE ‘YENİ NORMAL’ OLARAK ADLANDIRILAN NORMALLEŞME SÜRECİ BAŞLAMIŞ OLSA DA SOSYAL MESAFE, MASKE, EL YIKAMA GİBİ TEDBİRLERİ ELDEN BIRAKMAMANIN HALA BÜYÜK ÖNEM TAŞIDIĞINI BİLDİREN DR. MURAT KEKLİKOĞLU, “BUNUN YANI SIRA BU DÖNEMDE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRECEK ÖNLEMLER ALMAK DA HEM VİRÜSE KARŞI KORUMA HEM DE ENFEKSİYONLA DAHA İYİ MÜCADELE ETME İMKANI SAĞLIYOR” DEDİ.
Covid-19 pandemisi sürecinde ‘yeni normal’ olarak adlandırılan normalleşme süreci başlamış olsa da sosyal mesafe, maske, el yıkama gibi tedbirleri elden bırakmamanın hala büyük önem taşıdığını bildiren Dr. Murat Keklikoğlu, “Bunun yanı sıra bu dönemde bağışıklık sistemini güçlendirecek önlemler almak da hem virüse karşı koruma hem de enfeksiyonla daha iyi mücadele etme imkanı sağlıyor” dedi.
Güven Çayyolu Sağlıklı Yaşam Kampüsünden Fonksiyonel Tıp Danışmanı Dr. Murat Keklikoğlu, fonksiyonel tıp uygulamalarıyla bağışıklık sistemini güçlendirmeye yönelik önerilerde bulundu. Keklikoğlu, Covid-19 pandemisinden korunmak için güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmanın büyük önem taşıdığını vurgulayarak, Covid-19 enfeksiyonu ve bağışıklık sistemi arasındaki ilişkiyi şu şekilde açıkladı:
“Covid-19 salgınından korunmak için artık hepimizin bildiği sosyal mesafe, maske, el yıkama gibi klasik koruyucu önlemler kadar bağışıklığın optimum düzeyde çalışması büyük öneme sahip. Elbette koruyucu önlemlere kesinlikle uymalıyız ama bağışıklığımızı güçlendirecek önlemleri de uygulamalıyız. Bu arada, evde kalma, sosyal izolasyon, karantina, el yıkama ve maske takmak gibi temel önlemler kesinlikle uygulanmalı, başka hiçbir koruyucu destek ve önlem şu an için bunlar kadar önemli değil. Peki başka ne yapabilirim diye sorduğunuzda ise buna verilecek ilk cevap bağışıklık sisteminizi güçlendirmek için bazı adımlar atmak olacaktır. Bu adımları attığınızda vücudunuza hem virüse karşı korunma hem de enfeksiyonla daha iyi mücadele şansı vermiş olacaksınız. Bağışıklık sisteminizin Covid-19 gibi virüslere karşı dengeli bir cevap vermesi, ayrıca başka tedavilerin de etkinliğini artıracak ya da etkili tedaviler ve aşı bulunana kadar virüsle karşılaşsanız bile vücut direncinizin yüksek kalmasını sağlayacaktır. Bağışıklık sistemini güçlendirmek için öncelikle doğru beslenme, şekerli gıdalardan kaçınma, her renkten sebze ve meyvenin bolca tüketilmesi, yeterli protein alımı, düzenli, kaliteli uyku, egzersizin yanı sıra bir de kronik stresten kaçınmak gerekiyor. Zira kronik stres bağışıklığı azaltıyor.”
Kronik hastalığı olanların Covid-19 enfeksiyonu açısından riskli grupta yer almalarının da bağışıklık sistemi ile alakalı olduğunu dile getiren Dr. Keklikoğlu, “Kuşkusuz kimi genetik faktörler ve yaş rol oynayabilir ama kronik hastalıklar diyabet, hipertansiyon, bazı otoimmün hastalıklar, kortizon ve bağışıklık baskılayıcı tedavi gören hastalar, kanser hastaları riskli bireyler. Bunların ortak noktası bağışıklığın bozulmuş olması. Bağışıklık fonksiyonu tedavi veya hastalık nedeniyle baskılanmışsa virüsle mücadele zorlaşıyor. Her bireyde ama özellikle bu hastalarda doğru beslenme, yeterli uyku, vitamin ve mineral eksikliklerinin tamamlanması, stresten kaçınmak, düzenli egzersiz ve maksimum koruyucu önlemler almak büyük önem taşıyor. Bağışıklık işlevini değerlendiren testlerin yapılarak eksiklerin yerine konulması bu hastaların virüsle mücadele yeteneğini artırabilir. Unutmayalım ki yemek ilacınızdır. Her 10 kişiden yaklaşık 4’ünde A, C, D3, selenyum ve çinko bakımından eksiklik vardır. Ciğer, havuç, ıspanak, brokoli gibi doğal kaynaklardan A vitamini alınmalıdır. Narenciye, kivi, karnabahar, domates ve yeşil yapraklı sebzeler ise C vitamini kaynağıdır. Deniz ürünleri, hayvansal protein kaynakları, kuru yemişler, tahıl ve baklagiller gibi çinko bakımından zengin gıdalar da tüketilmelidir. Bunlara erişim sınırlıysa, mikro besin boşlukları gıda takviyeleriyle doldurulabilir” dedi.
Covid-19 pandemisinden korunmak için bağışıklık sistemini güçlendirmek için öncelikle doğru ve dengeli beslenmek, yeşil çay, siyah çay, Türk kahvesi ve bitki çayları gibi polifenollerden zengin içecekler tüketmek, kaliteli uyku uyumak, düzenli orta dereceli egzersiz yapmak ve bir de bağışıklığı zayıflatan kronik stresten kaçınmak gerektiğinin altını çizen Keklikoğlu, “Ayrıca mikronütrient eksiklikleri dediğimiz vitamin ve mineral eksiklikleri bağışıklık sistemini zayıflatıyor. Virüsler vücutta oksidatif stres yaratarak zarar veriyor. Onun için antioksidan kapasitenin güçlendirilmesi, bağışıklık sisteminde görev yapan enzimlerin yapısında bulunan minerallerin tamamlanması gibi konular önem taşıyor. Burada her birey için aynı tavsiyeyi vermek yerine bireysel değerlendirmeyle uygun desteklerin ve beslenmenin belirlenmesinde fayda var. Bir takım bitkisel destekler, sebze ve meyvelerde bulunan fitonütrient dediğimiz bileşikler, kuersetin gibi, allisin gibi antiviral etkilere sahipler. Prensip olarak gökkuşağı diyeti dediğimiz her türlü parlak renkteki meyve ve sebzeden bolca tüketmeliyiz” dedi.
Hem içinden geçilen pandemi sürecinin hem de kronik hastalıkların bu kadar yaygın görülmesinin günümüzde sağlıklı kalmanın zorlaştığı anlamına geldiğini belirten Dr. Keklikoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
“Günümüzde bir taraftan tıbbın tedavi imkanları arttı ama diğer taraftan beslenme tarzımız tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar bozuldu. Beslenme yanlışları vücutta kronik enflamasyona, kan şekeri düzensizliğine ve erken yaşlanmaya zemin hazırlıyor. Kalp hastalıkları, diyabet gibi metabolik hastalıklar, kanser, bunama ve nörodejeneratif hastalıklar dediğimiz parkinson gibi durumlar sürekli artıyor. Şekerli gıdalar ve omega-6 yağları, asidik gıdaların çok tüketilmesi, aşırı yemek, gıdaların içerdiği hormon ve pestisit, antibiyotik gibi kimyasallar bizi hem erken yaşlandırıyor hem de oksidatif stres nedeniyle dokuların bozulmasına neden oluyor. Bunların yanı sıra birçoğumuzun hayatında bol miktarda kronik stres ve kaygı kaynağı var, ki bu da bağışıklığı düşüren kontrolsüz kortizol hormonu salınmasıyla alakalı. Stres yaşam olaylarının bizim onlarla başa çıkma yeteneğimizi aştığı noktada ortaya çıkan bir durum. Stres vücudumuzun kortizol denen stres hormonunu daha fazla üretmesine neden oluyor. Kortizol kısa yükselmeler yaptığında aslında bu enflamasyonu önleyerek bağışıklığa iyi geliyor ama zaman içerisinde stres nedeniyle sürekli salındığında vücudumuz kanda çok fazla kortizol bulunmasına adeta alışıyor. Bu da enflamasyonun artmasıyla sonuçlanıyor. Stres vücudun enfeksiyonla savaşan bağışıklık elemanlarını, lenfositleri azaltıyor. Lenfosit sayısı ne kadar düşükse viral enfeksiyona yakalanma şansımız o kadar fazla.”
Yaşanılan sürecin doğaya zarar vermenin ve ondan uzaklaşmanın bedeli olduğunu savunan görüşlere hak verdiğini dile getiren Dr. Murat Keklikoğlu, “Son 50 yıl içerisinde dünyayı ve doğayı toksinlerle aşırı yükledik, on binlerce kimyasal maddeye daha doğmadan maruz kalmaya başlıyoruz. Kronik hastalıklardaki artışın bir sebebi de bu. Yeni doğan bir bebeğin kordon kanında yüzlerce yabancı kimyasal var. Çevre kirliliği inanılmaz boyutlarda, başta kanser olmak üzere kronik hastalıklardaki artışta bu kirliliğin büyük rolü var. İnsanın ekolojisi üzerinde yaşadığımız gezegenin ekolojisinin ayrılmaz bir parçası. Pestisitler, endüstri atıkları, elektromanyetik kirlilik bunlar geleceğimizi tehdit ediyor. Kullandığımız ürünlerin, tükettiğimiz gıdaların içerdiği kimyasallar da vücudumuzda birikiyor, detoks mekanizmalarımız yeterli ve etkin çalışmadığı için bunlar vücuttan atılamıyor. Ağır metaller, pestisitler, nano boyuttaki plastikler çok yaygın kirlilik nedenleri. Bunlar da hücrelerin yapısını ve işlevini bozuyor. Bunların bir kısmı endokrin bozucu dediğimiz toksin sınıfında ve hormon sisteminin çalışmasını etkiliyor. Mesela epeydir kız çocukları erken buluğ çağına giriyor, erken püberte yaşıyorlar. Endokrin bozucu bileşiklerin bunda rolü var. Ağır metaller beynimizi, sinir sistemimizi etkiliyor. Normalde vücutta olmaması gereken bileşikler bağırsak geçirgenliğindeki artış nedeniyle vücuda girdiğinde bağışıklık sistemimizi de bozuyor, otoimmün hastalıklar dediğimiz vücudun kendi kendisiyle savaştığı hastalıklarda büyük bir artış yaşanıyor bu yüzden” diye konuştu.
Pandemi sürecinde kaygı ve stresin insan sağlığını olumsuz etkilediğini ve bu olumsuz etkilerle mücadelede hareket etmenin büyük önem taşıdığını bildiren Keklikoğlu, “Buna mukabil her türlü hareket, fiziksel aktivite, egzersiz stresi azaltıyor. Kısacası stresten kurtulmanın birinci yolu hareket etmekten geçiyor. Maalesef pandemi şartları hareketliliğimizi ciddi anlamda kısıtladı. Bu sadece bedensel değil ruhsal sağlığımız açısından da olumsuz bir durum. İmkanlar ölçüsünde hareket etmeliyiz bu dönemde. Evde yapılabilecek ağırlık kaldırma gibi egzersizler hem bağışıklık sistemi hem de stresi gidermek için çok iyi. Ayrıca ip atlama, trambolin tercih edilebilir. Kültürfizik hareketleri, koşu bandı, açık havada daha çok vakit geçirme, güneş ışığından yararlanma strese iyi gelebilir. Sosyal mesafeyi koruyarak yürüyüş yapılabilir. Orta dereceli fiziksel aktivite adrenalin salınmasına ve bağışıklık hücrelerinin uyarılarak daha fazla çoğalmalarına yol açar. Biz fiziksel antrenman yaparken aynı zamanda bağışıklık sistemimize de antrenman yaptırmış oluyoruz, kanserleşebilecek zararlı hücreleri, yaşlı hücreleri bertaraf ediyoruz. Covid-19 ile mücadele eden lenfosit denen beyaz kan hücresi grubu da aktive oluyor. Yüksek stres düzeyleri depresyon ve kaygı haline yol açarak yine enflamasyon düzeyini yükseltiyorlar. Uzun vadede yüksek enflamasyon düzeyleri bağışıklık sisteminin yorulmasına neden oluyor. Yorgun bir bağışıklık sistemi de enfeksiyonla mücadele yeteneğinin bozulması demek. Meditasyon, nefes ve yoga çalışmaları kronik stresle mücadeleye yardımcı olabilir bu dönemde. Ve tabii ki iyi bir uyku için vücudu hazırlamak için akşamları muz, ceviz, badem, hurma, ayçekirdeği, tahin gibi magnezyum ve melatonini destekleyici gıdalar tüketebilirsiniz. Papatya, rezene, melisa çayı gibi bitki çaylarından faydalanabilirsiniz” dedi.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir Giriş