#

Kültür Sanat

Geçmi̇şten Günümüze Ayasofya

85 YIL ÖNCE HAVADAN ÇEKİLEN FOTOĞRAFLARDA DENİZE OLDUKÇA YAKIN GÖRÜLEN AYASOFYA AYNI ZAMANDA ÇEVRESİNDE ÇOK AZ SAYIDA BİNA BULUNMASIYLA NOSTALJİK BİR GÖRÜNTÜ OLUŞTURURKEN BUGÜN BU GÖRÜNTÜSÜNDEN OLDUKÇA FARKLI.

Türkiye’deki 3 Ayasofya’dan biri olan Trabzon’un Ortahisar ilçesi sahil kesiminde yer alan tarihi Ayasofya Camii’nin geçmişinden bugüne çevresi ile olan görüntüsü geçirdiği değişimi gözler önüne seriyor.

Yaklaşık 85 yıl önce havadan çekilen fotoğraflarda denize oldukça yakın görülen Ayasofya aynı zamanda çevresinde çok az sayıda bina bulunmasıyla nostaljik bir görüntü oluştururken, yakın tarihte havadan çekilen görüntüsünde ise çevresi ile oldukça farklı bir görüntü çiziyor.

Bu günlerde restorasyon çalışmaları süren ve yeşil görüntüsünden koparılarak betonlaşmış peyzaj uygulaması ile gündeme gelen Ayasofya Camii’nde bahçesindeki yürüyüş yollarının bir kısmı gelen tepkiler üzerine yeniden düzenlenirken, 20 Şubat tarihinde bitirilmesi planlanan restorasyon çalışmalarının da bu yüzden uzadığı ve Haziran sonunda çalışmalarının biteceği belirtildi.

Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan TMMOB Peyzaj Mimarları Odası Trabzon Şube Başkanı Engin Aktaş, geçmişte sahil yolu hattının kıyıdan geçirilmesiyle denizle bağlantısı koparılan Ayasofya’nın günümüz yoğun yapılaşması içerisinde bambaşka bir kentsel siluetin parçası olduğunu kabul etmek gerektiğini hatırlattı. Aktaş, Avrupa’daki tarihi eserlerin çevresiyle birlikte 100 yıl önceki görüntüsü ile günümüzdeki görüntüsü arasında pek bir fark görülmediğini ama ülkemizde bu durumun tam, tersi olduğunu kaydetti. Aktaş, Ayasofya Camii restorasyonu kapsamında yapı yakın çevresinin peyzajının nasıl olması gerektiği ile ilgili rapor hazırladıklarını ve bunu da Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne sunacaklarını söyledi.

“Ayasofya yoğun yapılaşmanın kurbanı olmuş durumda”

Ayasofya’nın günümüz yoğun yapılaşması içerisinde bambaşka bir kentsel silüetin parçası olduğunu kaydeden Aktaş, “Elbette 1935 tarihli fotoğrafta ilk sahil yolu hattının kıyıdan geçirilmesiyle denizle bağlantısı koparılan Ayasofya’nın günümüz yoğun yapılaşması içerisinde bambaşka bir kentsel silüetin parçası olduğunu kabul etmek gerekir. Ama bu kentsel silüette bile geçmişte yoğun yeşil doku içerisinde sahip olduğu kuvvetli görülebilirlik / algılanabilirlik özelliği günümüzde de Ayasofya’nın landmark olarak etkisini en fazla belirleyen özelliklerden biridir. Günümüzde Ayasofya’nın duvarları dışında kalan parselin tamamıyla yapılaşmadan boşaltılması yapının algılanmasını kolaylaştırmış ve kent siluetindeki görsel etkisini arttırmıştır. Tıpkı yakın çevresinde olduğu gibi Ayasofya’nın bahçesinde de geniş yeşil çim alanlar yapının algı ve kullanım etkisini arttırmaktadır” dedi.

TMMOB Peyzaj Mimarları Odası Trabzon Şubesi olarak Ayasofya Camii restorasyonu kapsamında yapı yakın çevresinin peyzajının nasıl olması gerektiği ile ilgili rapor hazırladıklarını belirten Aktaş, “Geç Bizans dönemi yapılarından biri olan Ayasofya Kilisesi (bugünkü Ayasofya Cami) gerçek yapım tarihi bazı araştırmacılar tarafından hala belirsiz olarak değerlendirilmesine rağmen büyük Commenos’ların kurucusu Kral I. Manuel (1238-1263) ya da hemen ardından gelen ataları tarafından inşa edildiğine inanılmaktadır. İngiliz seyyah ve araştırmacı G. Finlay tarafından 1427 yılına tarihlenen Çan Kulesi kilisesinin batısında yer almaktadır. Kilisenin kuzeyinde bulunan üç apsisli şapel kalıntısı ise daha erken bir döneme ait olduğu düşünülmektedir. Trabzon tarihinde sur dışı yerleşme alanı olarak yapılaşmanın bulunmadığı bir alanda inşa edilen Ayasofya Cami, kıyı kenarındaki doğal bir kayalık topoğrafyanın üzerinde ve yeşille iç içe bir konumda. Yerleşimin olmadığı bu bölge kente erzak temin edebilmek amacıyla ekilip biçilmekte ve tarımsal faaliyetler için kullanılmaktaydı. Bu nedenle Ayasofya’nın tarihteki bahçe kullanımına baktığımızda, gerek etrafındaki yakın çevrenin sahip olduğu bu kırsal dokunun yapıya yansıması, gerekse yapının ihtişamını desteklemek ve biçimi, rengi ve dokusuyla ön plana çıkmasını sağlamak amacıyla, bahçede sert zeminlerin sınırlı olarak kullanıldığını görürüz. Bu durum yapı ve yakın çevresinin kullanımına da yansımış ve Ayasofya bahçesinin sosyal olaylar ve etkinlikler için önemli mekân olarak özgün doğal topoğrafyasıyla kullanılmasına olanak sağlamıştır” dedi.

“Ayasofya, inşa edildiği yıldan günümüze kadar Trabzon kenti için son derece önemli”

Ayasofya’nın inşa edildiği yıldan günümüze kadar Trabzon şehri için son derece önemli olduğuna dikkat çeken Aktaş, “Ayrıca Ayasofya, inşa edildiği yıldan günümüze kadar Trabzon kenti için son derece önemli bir landmark olma özelliğine sahip olagelmiştir. Geçmişten günümüze değişim sürecini değerlendirdiğimizde bu sürecin yakın tarihimizde 3 aşamada tanımlandığı görülür. 2009 yılında başlayan Ayasofya ve yakın çevresi kentsel dönüşüm projesi kapsamında ele alınan bu üç dönem, kamulaştırma ve yapı yakın çevresini yoğun yapılaşmadan arındırma kararlarıyla günümüzde yoğun yapılaşan bir kent içerisinde tarihi bir yapının yeşille birlikte nasıl daha kuvvetli bir landmark olarak tanımlanabileceğini örneklemektedir. Bu nedenle Ayasofya için geçmişte yeşilin bütünleyici etkisi ne ise günümüzde artan şekilde aynı etki önemini korumaktadır” ifadelerine yer verdi.

“Ayasofya’nın bahçesinde bulunan ağaçların yoğunluğu yapının algılanmasını kapatacak şekilde arttırılmamalı”

“Ayasofya’nın yoğun kullanım ve yeşil doku ilişkilerinin çim alanların bakım ve yenileme çalışmalarıyla dengelenmelidir” diyen Aktaş, “Günümüzde 2013’de yeniden tanımlanan cami işlevi öncesinde bu tarihi yapı ve bahçesi uzak ve yakın kullanıcıları için tarihi bir alan olmanın yanı sıra, içinde bulunduğu mahalle halkı için bir oturma alanı, seyir balkonu, nefes alma noktası olarak işlev görmekteydi. Cami olarak yeniden işlevlendirilip erişimi kontrollü olmaktan çıkarıldığında bu işlev sadece mahalleli için değil tüm kentli için bir nefes alma noktasına dönüşmesine olanak tanımıştır. Her ne kadar bu durum aynı zamanda yoğun bir kullanıcı kapasitesine işaret etmekte ise de, bu yoğun kullanıcı kitlesi alanı yine yeşil olma, yapı ile bütüncül dar ve gösterişsiz, özellikle de tarihi dokuyla uygun malzemeden oluşan sert zeminleri nedeniyle bu yoğunlukta tercih etmektedir. Bu yoğun kullanım potansiyelinin çözümü asla yaya yolu genişliklerini arttırıp, malzemesini betona çevirip Ayasofya Cami’nin tarihi dokusuyla tamamıyla çelişen bir yol izlemek değildir. Yoğun kullanım ve yeşil doku ilişkileri çim alanların bakım ve yenileme çalışmalarıyla dengelenmelidir. Ayasofya’nın bahçesi ziyaretçisine belirli noktalarda durma, oturma, dinlenme ve seyir imkanı sağlamaktadır. Bu noktada mevcut sert zeminlerin kapasitesinin arttırılması yeşil sert zemin dengesini onarılamaz şekilde bozacaktır. Geçmişteki fotoğraflardan da gördüğümüz gibi sirkülasyon alanı olarak sert zemin, yapının yaklaşma sınırında giriş kapılarının bulunduğu alanların önünden geçmekte, bahçenin bütününde ise duvarlar boyunca gezinti yolu olarak devam edip kuzey yönünde teras genişliğine ulaşmaktadır. Bu sert zemin yoğunluğu kullanılan malzemenin de beton gibi yekpare kalıp bir malzeme yerine tarihi dokuyla uyumlu kesme taşlardan oluşması tarihi mekân düzenlemeleri için son derece önemli yaklaşımlardan biridir. Ayasofya’nın landmark olarak görüle bilirliği sadece kent siluetinde kolayca görünebilen çarpıcı bir nokta olması ile tanımlanamaz. Yapının bahçe alanının sert zeminlerden arta kalan alanların bütününde tanımlanması geniş bir çim yüzeyler olarak tanımlanması geçmişte olduğu kadar günümüzde de bu landmark olma durumunun en önemli bileşenlerinden biridir. Bu geniş çim yüzeyler aynı zamanda kullanıcılara farklı etkinlikleri yapma olanağı sağlaması bakımından yapımım kimliğini, davet karlığını ve sosyal mekan olma özelliğini desteklemektedir. Ayasofya’nın bahçesinde bulunan ağaçların yoğunluğu yapının algılanmasını kapatacak şekilde arttırılmamalı, bu bağlamda mevcut bitkilerin bakımları yapılmalıdır. Resimde görünen mezar taşları ve diğer tarihi eserlerin sergilenmesi için Ayasofya’nın müze olarak kullanıldığı zamanlarda, giriş kapısının bulunduğu güney duvarı boyunca düzenlenen üstü kapalı açık sergi alanı yeniden işlevlendirilmelidir” diye konuştu.

Ayasofya Camii peyzaj uygulama Projesi hazırlanırken dikkat edilmesi gereken hususlar

Ayasofya Camii peyzaj uygulama Projesi hazırlanırken dikkat edilmesi gereken hususları sıralayan Aktaş, Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne Peyzaj Mimarları Odası Trabzon Şubesi olarak önerilerini şu şekilde sıraladı:

“Yukarıda da bahsedildiği gibi Ayasofya’nın yapımı sonrasında elde olan tüm veriler incelendiğinde yapı çevresinde bir sert zemin uygulaması bulunmadığı tespit edilmiştir. Mevcut uygulama başlamadan önceki sert zemin uygulaması, süs havuzu ve yeşil alan düzenlemesinin yakın tarihte yapıldığı bilinmesine rağmen halk tarafından kabul görmüş olduğu bilinmektedir. Bu gerekçeler doğrultusunda uygulamasına başlanan projenin önceki kabul görmüş uygulamanın rölevesi üzerinden, sert zemin miktarı artırılmadan ve süs havuzu korunarak yapılmasının doğru olacağı düşünülmektedir. Ayasofya Camii için yapılan araştırmalarda çevre düzenleme uygulamasına rastlanmamıştır. Ancak Ayasofya Camiinin özelliklerine uygun benzer yapı ve çevreleri incelendiğinde, sert zemin uygulamaları aşamasında yapının inşası sırasında yapı elemanları ile aynı ebatlarda çaplanmış moloz taş kullanıldığı ve farklı ölçülerde çim derzler bırakıldığı, yaya yükünün çok yoğun olduğu mahallerde ise çim derz bırakılmadan uygulama yapıldığı görülmüştür. Buna bağlı olarak Ayasofya Camii için yapılacak sert zemin uygulamalarında yapım aşamasında kullanılan taş elemanların ölçülerinde çaplanmış moloz taşlar kullanılması ve çim derzler bırakılmasının uygun olacağı düşünülmektedir. Ayasofya Camiinin çevresinde bulunan şapelin yapım tarihi bilinmemekle birlikte Ayasofya Camii’nden çok daha eski bir yapı olduğu tahmin edilmektedir. Buna bağlı olarak tartışılmayacak kadar değerli olan bu yapı kalıntısının uygulama aşamasında kesinlikle zarar görmemesi ve yapılacak tasarımda ön plana çıkarılması gerekmektedir. Ayasofya Camii’nin etrafında yapılması planlanan açık hava müzesi fikrinin olumlu bir fikir olduğu ve Ayasofyanın müze olarak kullanıldığı dönemde aktif olarak kullanılan üstü kapalı açık sergi alanının işlevlendirilmesinin herkesçe kabul göreceği düşünülmektedir. Ancak müzenin bahçedeki sert zemin miktarını artırmadan tasarlanması, basılabilir çim uygulamaları ile sorunun çözülmesinin daha iyi olacağı düşünülmektedir. Ayasofya’nın bahçesinde bulunan ağaçların yoğunluğu yapının algılanmasını kapatacak şekilde arttırılmamalı, bu bağlamda mevcut bitkilerin bakımları yapılmalıdır. Ayrıca Ayasofya ile ilgili yapılan incelemelerde bahçesinde zeytin ağaçlarının bulunduğu söylenmektedir. Buna bağlı olarak bitkilendirme çalışmasında ihtiyaç olması halinde zeytin ağaçlarının kullanılmasının iyi olacağı düşünülmektedir. Uygulama aşamasında kullanılacak tüm yapı elemanlarının ziyaretçilerin kendilerini o döneme ait hissedebilmeleri için o dönemde elde edilebilecek yapı elemanlarından seçilmesine dikkat edilmelidir.”

Trabzon Ayasofya Camii

İstanbul ve İznik’teki Ayasofya’nın ardından Trabzon’daki Ayasofya mabedi Trabzon İmparatorluğu’nu kuran Komnenos ailesinden Kral I. Manuel tarafından 1250-1260 yılları arasında yaptırıldı. Bir manastır kilisesi olan ve ’Kutsal Bilgelik’ anlamına gelen Ayasofya, Fatih Sultan Mehmet Han’ın 1461 yılında Trabzon’u fethinden sonra bir minber ve müezzin mahfili eklenerek camiye dönüştürüldü. I. Dünya Savaşı sırasında Trabzon’u işgal eden Rus ordusu tarafından depo ve askeri hastane olarak kullanılan yapı, savaş sonrasından 1959 yılına dek cami olarak kullanıldı. 1959-1964 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Edinburgh Üniversitesinin ortak çalışmalarıyla restore edilen tarihi yapının freskleri ortaya çıkartıldı. 1964 yılında müze haline getirilen Ayasofya, 3 Haziran 2013 tarihinde Kültür Bakanlığı tarafından Vakıflar Genel Müdürlüğüne teslim edildi. Ardından mahkeme kararları ve vakıf kaydı dolayısıyla Ayasofya, 28 Haziran 2013 Cuma günü 49 yıl sonra yeniden müslümanların ibadetine açılmıştı