#

Kültür Sanat

Sinema ve edebiyatın ödüllü kalemi: Vedat Türkali

Sinema ve edebiyatın ödüllü kalemi: Vedat Türkali

Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden şair, yazar, senarist ve yönetmen Vedat Türkali, vefatının dördüncü yılında anılıyor.

Asıl adı Abdulkadir Pirhasan olan Türkali, Osman Bey ile Melek hanımın dört çocuğundan biri olarak 13 Mayıs 1919’da Samsun’da doğdu.

Türkali, 1951’e kadar öz Türkçe kullanma zorunluluğu nedeniyle Demirkan soyadını kullandı, 1960’lı yıllarda mahkeme kararıyla aile soyadı olan Pirhasan’ı aldı.

Eserlerinde Hasan Denizli ve Abdülkadir Demirkan imzalarını da kullanan usta kalem, annesinin komşulara okuduğu Siret-i Nebi, Ahmediye ve Muhammediye gibi dini kitapları dinlerken edebiyata ilgi duymaya başladı

Vedat Türkali, ilk ve orta öğrenimini Samsun’da tamamladı ve 1937’de Samsun Lisesi’nden mezun oldu. İlk öğrenimden itibaren yaz tatillerinde bakkal, marangoz, kuyumcu ve tuhafiyeci çıraklığı yaptı. Lise son sınıfta tanıştığı Ayşe Merih Baykal ile 1942’de evlendi. Bu evlilikten 1944’te oyuncu ve dizi yapımcısı Deniz Türkali ile 1951’de şair, yazar ve sinema yönetmeni Barış Pirhasan dünyaya geldi.

Yazma deneyimine mahallelinin mektuplarını yazmakla başlayan Türkali, ortaokul yıllarında, okul dönüşü babasının işten çıkmasını beklerken hamalların uğrak yeri olan Yalıkahve’dekilere gazete okudu, onların mektuplarını yazdı.

Ortaokul son sınıfta, edebiyat öğretmeni Salim Rıza Akpınar’ın derslerinde Nazım Hikmet Ran, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas ve Necip Fazıl Kısakürek’in yazdıklarıyla tanışan Türkali, 1938’den sonra Abdülkadir Demirkan adıyla şiirler, Hasan Denizli adıyla yazılar kaleme aldı.

Lise yıllarında Goethe’den çeviriler yaptı

Türkali, lise öğrencisiyken sık sık Gazi Kitaplığına giderek kitaplarla kendisine bambaşka bir dünyanın ve düşüncenin kapılarını açtı.

Goethe’nin manzum çevirilerini yaptığı iki şiiri ile kendi yazdığı “Deniz” şiiri, Bafra Halkevinin çıkardığı Altınyaprak dergisinde yayımlanan Türkali, 3 Ekim 1937’de, Samsun’dan, İstanbul Üniversitesi’nin yatılı sınavlarına girmek üzere İstanbul’a gitti.

Usta yazar, iki kişinin alınacağı sınavda dördüncü oldu. Samsun’a dönmeyi düşündüğü sırada, bir tesadüf sonucu Milli Savunma Bakanlığının askeri liselerde öğretmenlik yapmaları için bazı öğrencileri okuttuğunu öğrenen Türkali, başvuru yaptı ve böylece İstanbul Üniversitesi’ne askeri öğrenci olarak girdi.

Vadat Türkali, üniversitede Fuat Köprülü ve Ahmet Hamdi Tanpınar’dan dersler aldı ve o yıllarda, “Barselona’dan Mektup” adlı şiirini kaleme aldı.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü 1942’de bitiren usta edebiyatçı, Akşehir, İstanbul Maltepe ve Kuleli Askeri liselerinde edebiyat öğretmenliği yaptı. Türkali, öğretmen yüzbaşı iken, 1951’de Türkiye Komünist Partisi tevkifatında tutuklandı.

Türkali, tutuklandıktan yedi yıl sonra 1958’de koşullu olarak serbest bırakıldı. Cezaevinden çıktıktan sonra Babıali’de Rıfat Ilgaz ile Gar Yayınlarını kurdu ancak yayıncılık işi kısa sürdü.

Çalışma alanı olarak sinemayı seçti

Bu süreçte Yılmaz Güney’in de aralarında bulunduğu sinemayla uğraşan kişilerle tanışan Türkali, çalışma alanı olarak sinemayı seçti.

Başarılı edebiyatçı, toplumsal sorunlara değinen ve gerçekçi bir bakışı içeren pek çok senaryo yazdı. Bunlardan bir bölümünü daha sonra kitaplaştıran Türkali, 1960’ta “Dolandırıcılar Şahı” ile ilk senaryo denemesini yaptı.

O dönemde ismini değiştiren Türkali, verdiği bir röportajda isim değiştirme konusunu şu sözlerle anlatmıştı:

“Bana ‘Sen deli misin, seni sinemaya sokarlar mı?’ diyorlardı. Bende nedense bir umut, hayal… Suphi’ye (Kaner) söyledim. Suphi ‘Ben hallederim. Sen merak etme. Takma ad kullanırız.’ dedi. ‘Oğlum, anında öğrenirler’ dedim. ‘Bir daha değiştiririz.’ dedi. Hadi bir isim bulalım dedik. Vedat Türkali, o zaman oldu.”

Kaleme aldığı “Karanlıkta Uyananlar” filminin senaryosuyla “Vedat Türkali” ismi ün kazandı. Türkali, yedi yıl tiyatro yazarlığı ve film yönetmenliği yaptı.

Vedat Türkali’nin yazdığı “141. Basamak” adlı oyunu Ankara’da Halk Oyuncuları tarafından, “Bu Ölü Kalkacak” adlı eseri ise 1976’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından sahnelendi.

“Bir Gün Tek Başına”

Edebiyat dünyasında, roman yazarlığıyla ün kazanan Türkali’nin yazar olarak asıl tanınması, ilk romanı “Bir Gün Tek Başına” ile oldu. Türkali, geniş bir okur kitlesi tarafından ilgiyle karşılanan bu romanda, 27 Mayıs 1960 İhtilali öncesinde, Türk aydınının gerek toplumsal, gerekse ikili ilişkilerinde yaşadığı bunalımları dile getirdi.

Yazarın ikinci romanı “Mavi Karanlık”ta, 1980’deki askeri darbe öncesinin siyasal-toplumsal arka planında, Bodrum kentinde bir araya gelmiş olan küçük burjuva ve ilerici aydın kesimlerinden kişileri ele aldı.

Türkali, 1988’de Londra’ya yerleşti ve Londra’da kaldığı süre içerisinde Türkiye Komünist Partisini anlatan, “Güven” adlı romanı kaleme aldı.

“Otobüs Yolcuları”, “Üç Tekerlekli Bisiklet”, “Karanlıkta Uyananlar” gibi önemli filmlerin senaryolarına imza atan Türkali, 1965’te senaryosunu yazdığı “Sokakta Kan Vardı” ile yönetmenliği de denedi.

Türkali, “Dallar Yeşil Olmalı” oyunu ile 1970 TRT Sanat Ödülleri Yarışmasında Başarı Ödülü alırken, “Bir Gün Tek Başına” romanıyla da Milliyet Yayınları 1974 Roman Yarışmasında birincilik ödülü ve 1976 Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazandı.

Senaryolarını yazdığı “Karanlıkta Uyananlar” ve “Kara Çarşaflı Gelin” eserleriyle Antalya Film Şenliği’nde En İyi Senaryo Ödülünü alan Türkali’nin “Bedrana” ve “Güneşli Bataklık” filmlerinin senaryoları ise Carlovy Vary Film Şenliği’nde Cidalc ve İşçi Sendikaları Özel Ödülüne layık görüldü.

“Hiç umutsuzluğa kapılmadan kendi seçtiği hayatı yaşadı”

Şarkıcı Zeynep Casalini’nin de dedesi olan usta edebiyatçı, tedavi gördüğü Yalova Devlet Hastanesi’nde 29 Ağustos 2016’da hayatını kaybetti. Türkali’nin cenazesi Teşvikiye Camisi’ndeki törenin ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.

Oğlu Barış Pirhasan, verdiği bir röportajda, babası hakkında şunları aktarmıştı:

“Roman onun için bir özgürlük alanıydı ama gözü her zaman sinemada oldu. Romanlarının büyük başarısı bile onu bu sevdasından vazgeçiremiyordu. ‘Bir Gün Tek Başına’yı önce kendi senaryolaştırdı. Sonra birlikte (Yusuf Pirhasan, Müge Beceren ve ben) elden geçirdik. Yazacağı romanı ertelemek pahasına bir yılını verdi buna. 90 yaşını geçmişti.”

Kızı Deniz Türkali ise, babasının sinema serüveninde çok acı çektiğini aktararak, “İnandıklarından vazgeçmemenin, sevdiği, istediği, değerli şeyleri yapabilmenin bedeli hep ağır oldu. Hiç umutsuzluğa kapılmadan kendi seçtiği hayatı yaşadı babam. 97 yaşında çok genç bir insan olarak gitti.” ifadelerini kullanmıştı.

Dizi ve sinema oyuncusu Ahmet Mümtaz Taylan Türkali’nin anısına düzenlenen etkinlikte, onun Türkiye’nin en muhteşem aydınlarından olduğuna işaret ederek, “Bir ömür boyu tutarlılığı, üretkenliği ve kararlılığıyla tanıdık, sevdik ve örnek aldık. Tesellimiz bize bıraktığı eserlerdir. Onları okumaya ve evlatlarımıza okutmaya devam edeceğiz.” sözleriyle düşüncelerini aktarmıştı.

“Yeşilçam’ı ‘Yeşilçam’ yapan senaristlerden birisiydi”

Senarist Safa Önal da Vedat Türkali’nin senarist yönünün çok değerli olduğunu ve Türk sinemasına dramatik yapıyı getirdiğini aktararak, “Daha önceden, yönetmeniyle, oyuncusuyla, tiyatro yapanların sinemasıydı, bizim sinemamız. Bizim sinemamıza çok katkı sağlayan güzel bir adamdı. Sağlam bir kültürden geliyordu. Yaşamı ve insan ilişkilerini çok iyi biliyordu. Sonra ona sinema dar geldi ve romana döndü. Sinemadaki başarısını da geçecek şekilde romanlar yazdı. Kendisi belki gitti ama eserleri yaşayacak.” değerlendirmesinde bulunmuştu.

Dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı ise Türkali’nin vefatını, “Türk edebiyatı açısından bir kayıp” olarak değerlendirerek, “Özellikle Türkiye’de komünist hareketin evveliyatını, geçmişini, serencamını öğrenmek isteyenler, hem genel olarak Türkiye’deki sol veya komünist hareketin hem de özel olarak Türkiye Komünist Partisi’nin içinde olup bitenleri bir sanatçı gözüyle anlattığı romanları itibarıyla bir döneme gerçekten ışık tutuyor. Özellikle senaryolarıyla da Türk sinemasına çok ciddi katkıları oldu. Yeşilçam’ı ‘Yeşilçam’ yapan senaristlerden birisiydi, bu bakımdan Vedat Türkali hem Türk sinemasının hem Türk edebiyatının bir kaybı.” ifadelerini kullanmıştı.

Eserleri:

Roman:

“Bir Gün Tek Başına” (1975-1980), “Mavi Karanlık” (1983-1985), “Yeşilçam Dedikleri Türkiye” (1986), “Tek Kişilik Ölüm” (1990), “Güven” (2 cilt, 1999), “Kayıp Romanlar” (2004).

Oyun:

“141. Basamak” (1971), “Bu Ölü Kalkacak” (1976), “Dallar Yeşil Olmalı” (1985).

Senaryo:

“Dolandırıcılar Şahı” (1960), “Üç Tekerlekli Bisiklet” (1965-1984), “Otobüs Yolcuları” (1965-1984), “Şehirdeki Yabancı” (1965), “Karanlıkta Uyananlar” (1965), “Bedrana” (1974), “Güneşli Bataklık” (1977), “Kara Çarşaflı Gelin” (1977), “Kızgın Delikanlı ve Erkek Ali”, “Üç Film Birden” (Kara Çarşaflı Gelin, Güneşli Bataklık, Analık Davası, 1979), “Eski Filmler” (1983).

Şiir:

“Eski Şiirler Yeni Türküler” (1979).

Anı-Deneme:

“Bu Gemi Nereye” (yazılar, konuşmalar, soruşturmalar, 1985), “Savunmalar” (1989), “Yanıtlar” (1992), “Ölmedikçe” (1999), “Komünist” (2001), “Tüm Yazıları Konuşmaları” (Bu Gemi Nereye, Savunmalar, Yanıtlar, Ölmedikçe’nin birlikte basımı, 2001).